Ilk anlar hep özeldir denir: Tutku ve melankoli insandan böyle böyle beslenir; bu dogru mu bilmiyorum ama bir resimle, yani, hakikatine inandiginiz bir varligin suretiyle göz göze geldiginiz o ilk an için de, bunun ayni, pekala söylenebilir. Bir resimle ilk kez karsilasmak hep güzel ve hep özeldir. Suretle hakikatin birbirini tarttisi, ikisinin birbirinin yerine geçmeyi özledigi o ani, yasayan bilir.
Dünyanin yalnizlikla beslenen su hayret verici göreceli büyüklügünde, ya da düslerin anca kisiden kisiye degiskenlik arzeden bu göreceli zenginliginde, bilegi ve belleginin ifade gücünü kullana kullana onunla boy ölçüsen, onu sabirla, enine boyuna tasarlayan, ona inandigi için yeniden kuracak kadar birikintili genç bir kadinla, ben iste yine o yolla, yani resimlerini ilk defa görmek sureti ile tanistim.
Simdi, bu duyusal hazmi zaman gerektirir, dogaçlamaya varacak denli samimi resimlere sizden önce varip, onlar üzerinden hayata dönüs yolunda kibirle ahkam kesmek, akil ögretmek de yanlis; çünkü tavriyla bana Virginia Woolf'u, Tezer Özlü'yü, Nilgün Marmara'yi, hatta Tori Amos'u ayni an içinde anistiran Ayça Tüylüoglu'nun, imzalamaktan bile imtina ettigi, katilasmis düs plastigi misali, birer özerk alan ve malzeme pinari haline çoktan evrilmis bu resimleriyle tanisali, benim için bile henüz çok olmadi.
Yeni tanistik belki de, ama onun resimlerindeki Dünyanin karsi tarafina geçmek için, onlari tipki benden evvel Ayça’nin gittigi gibi, göz bebeklerinin tuvale biraktigi sezgisel yolu izleyerek, onlar yuvalarindan tasincaya kadar bakarak, sonra görmeye baslayarak, uzunca bir süre daha anlamaya gayret etmem gerek.
Kent kökenli, pek gayretli, maharetli bir genç kadinin, yasadigi Dünyanyn anlam çogulluguna mümkün olabilecek en bireysel ve mahrem, en özverili ve özgüvenli firça temaslariyla dokuna dokuna ürettigi bu mekan - resimler, 'ikibinli yillarin' Dünyasinda hala 'çeyizi düzülesi' kimi olgularin, en basta da sefkat ve umudun olabilirligine, kalabilirligine isaret eder, ama bunu garantilemez, issiz, ancak yine de mustular bir doku, bir zanaatkar yan içeriyor.
Ressamin bu anaç, ebat ve ifadede göz alabildigine açik ufuklu, arayisçi üslubu, bana ister istemez karsit - cinsiyetim karsisinda, bir tür pusuya düsürülmüslük duygusu yasatiyor.
Garipsersiniz simdi, e olasi tabii: Belki de ilk defa, bir resme bakarken, 'acaba kadin olabilseydim neler duyar, görürdüm' sorusuna yol açabilecek bir merak, hatta kiskançlik ve çaresizlik hissediyorum. Hayir, bunu resimlere de söylüyorum: Onlarla mümkün oldugunca 'göze göz' biçime gelerek, bu resimlerde gördüklerim, ama gördükçe ‘katlandigim’ bu esintimsi, ürperten izdirabin fiziki ve duygusal cüssesi karsisinda yasadigim baski size de anlatmayi isterim: Sizi bu resimlere temin ederim ki, varoldugu Dünya ve temsil ettigi cinsiyetin acilarina karsi duyarsiz kalmayan genç bir kadinin firçasindan çikan bu dile, anca yeni bir dille karislik verilebilecegi inancim, tam:
Bu resimlerin her biri, birer betim-hane benim için. Her birinde bir parçamla ayri ayri büyüyüp, zor, çok zor bir Dünyaya karsi bu resimler içinde geze göre bir biçimde yetistigimi, biriktigimi hissediyorum. Resmin re-habi(li)tasyon kudreti var; hayati yeniden kurma inanci ve potansiyeli var bu ‘iyilesip duran’ ama ezelden beri yorgun imgelerde.
Hastaligi derinlesen atesli çocuklarin, kendilerini biraktiklari dinlencede verdi?i o soyut, iyimser düs molalarinin ölçüsüz boslugu ve mahremi var. Varolan dünyayi yeniden algilamaya, onu ancak duygu ve akilla yeniden esgüdümle okumaya tesebbüs ederek baslayabilecegimize yönelik, insana hayata karsi gözünü dört açtyran, bir nevi kederli cesaret var.
Küçük Prens'i ta yildizlara götüren o simli, mum isikli özlemin yalniz, ama engin hakikati var bu resimlerde. Büyümüs ama hala prens ya da prenses olamamis nice sahipsiz küçügün bakislari var. Evet, Insanlar bugüne kadar hiç bir yildiza gitmemis olabilir. Bunun gibi, bugüne kadar hiçbir insanin da bir resme gittigi ve orada kayboldugu duyulmamistir.
Ama bu, insanlarin resimlere de yildizlar gibi bakip, onlarda umutla kaybolmalaryna engel degildir. Evet, ben bu resimlerin pesine biraz da gözükapali takiliyorum. Ancak hepsinin gözü üzerimdeyken yapabilecegim daha dogal ne olabilir ? Dünyanin tüm çeliskileri karsisinda göz alabildigine vicdani kabulün, insancil sorumlulugun kutsal, çilekes sureti bu resimlerden daha engin, daha savunmasiz, daha onurlu ve çiplakça, ama daha nasil ifade edilebilir?
Evrim Altug, Ocak 2007