Sanatçinin ilk sergisinde izleyiciler, genç kizlarin çesitli dogal ve yapay afetlere seyirci veya zanli olma arasinda kaldiklari, yani kundakçi ya da izleyici olma arasindaki belirsiz yeri referans aldiklari bir çocuklukla karsilasmislardi.
Birecikligil'in son sergisinde belki ayni cografyayi tekrar ziyaret ediyoruz ancak tamamiyla farkli bir açidan…Bu aslinda, unuttugumuz bir yere, hayalgücünün daha güvenilir ve daha masum oldugu; kemiklesmislikten, durgunluktan, günümüzün endüstriyel hipergerçekliginden daha uzak zamanlara alinan bir turist vizesi, geçmisimizin kahramanlarina ve tilsimlarina yeniden ugramamiz, bilincin olgun mantigiyla çocuklugumuzun bahçelerinde gezebilmemiz için bir firsattir.
x-ist Göçmen imgeler çaginin
kayip güncesinden 14 çerçeve
Ressam Banu Birecikligil'in ikinci ‘kisisel' sergisi vesilesiyle göz göze geldigimiz görece ‘kalabalik' resimlerinde, insana özgü göçmenlik halinin yabanil hizi ve o hizin tekrar hatiralasmis, kabuklasip donmus, ancak kendisi de yeniden hatiralasmaya meyilli kalintisinin geri dönüsümlü suretleri seçiliyor.
Esasinda, - fotograf ve düs arasinda öksüzce, bilinçsizce salinan, ancak tuval bezine geri dönüsümsüz katiliklariyla, renklerle keselenmisçesine ölü ölü ufalanan kolaj yazgilar ve diger seyler arasinda ‘herhangi biri'lesen - Birecikligil'in F-otoportre-kopileri bunlar.
Onun 14 çerçeveye zaptettigi hayal cüssesiyle ile özdeslesip özdeslememek, bütünüyle izleyicinin sorunu. Sorumlulugu.
Bu yönüyle okudugunuz yazi da, bir anlamda size 14 tabloda sunulan, hiç bilmediginiz bir ‘ilacin' prospektüsünü andirsa, yeri.
Ilaçlarin tümünü yutup yutmamaksa, sizinle ilgili. Hepsi orada, ama hep, garip bir yetiskin farkindalik içinde, çocuklarin erisemeyecegi yerde saklaniyor: Sahipsiz bir köpegin, ancak geçmisin pazarinda rastlanan envai çesit evsel atigin, yüzleri unutulan tanidiklarin ürkünç curcunasi bu çünkü. Motifin yamayla, gösterenin göstergeyle, masalin gündelik, absürd haliyle yasak, sakinca zengini aski. Buradaki resimlerin gizlendikçe beliren ‘arastirmaci yani', biraz da hakikati hayalle aldatan aklin, tuval üzerinde faka basilis, o kendi kendine yakalanis ani.
Ayni ölçüde de bezdirici bu. Bu curcunanin gelip geçiciligi, birbiriyle cüce olmaktan baska bir ortakligi olmadigi için yan yana gelen yedi cücenin bakislarindan da, asiri tasarlanmisligindan da seçilebiliyor çünkü.
Birecikligil'in, Brecht'in ruhunu firça darbeleriyle çagiran resimlerinde eksimeye yüz tutmus pasif manzara isiginin hosnutsuzlugu gibi, ayni ‘kompozisyon' içinde gözle görülür sekilde ‘komplo-zisyon'a maruz kalmis nice yasamsal ya da öz yasamsal figürlerin, yarim kalmis manzara ve yapi parçaciklarinin da kaderi, göz bulantisi, derdi ayni.
Kaybedilmisligini çaresiz yere alaya vuran, ancak kendini hiç kandiramamis kentli gözün mutsuz hiz simarikligi. Ya da, gerçeküstü, hayal alti arasina istiflenmis bir naif dünyanin, ressami tarafindan elaleme yurt niyetine terk edilme derecesine varan yalniz basinaligi.
Hiçbir zaman asildiklari yerlere gidemeyecek resimlerinden, o resimlerin görecegi yeni resimlerin hatrini soran bir çift arzulu, özlem dolu gözün suskun, samimi meraki.
Bana kalsa, okumayi birakin derim.
Çünkü bu resimlerdeki tavsanlar, prensesler, dinazorlar, hatta köpekler ve balinalar bile, aslinda basindan beri sizi istahla seyretmekle mesguller.
Kendine yasanti arayan, hayali kapakli ve ucuz naylon fotograf albümleri gibi, hafizaniza tahmin edemeyeceginiz kadar açlar.
Evrim Altug