"Yadirgamak" sanat ve bilimin ortak fiil'lerinden biridir. Normal disi durumlar onlarin ilgi alanina girer. Zaten appearance ile essence arasindaki yadirgatici fark olmasaydi her ikisi de var olmazdi. Her türlü sapmayi irdelemeye karsi tedavi kabul etmez zaaflari, bilim ve sanatin temel varolus kosuludur. Bilim insanlari sapmanin nedenlerini ararken, sanatçilar sapmanin sonucunda olusan çeliskili imgeler ve "tuhaf" duygular üzerine düsünürler.
Banu Birecikligil'in resmi bu çeliskili imgeler üzerinde gelisir, bununla da kalmaz. Gelisim isleminin kendisi bile bir çeliskiler dizgesidir: Bugulu bir temkinin hemen yani basinda haykiran renkler, en son boyanan arka planlar, olanaksiz durumlar, yapi bozumu ve digerleri…Bu daginikligi bir arada tutmayi basaran iki önemli unsur vardir. Ilki, Banu'nun resmine sinmis olan keskin ironidir. Burada ironi ile kara mizah arasindaki subtle farka dikkatinizi çekmek isterim. Bu ironi duygusu sayesinde resimlerini bitirmeden de ayrilir tuvalden. "Bitmis" olanda son söz söylenmistir. Banu ise son sözünü zamana birakir. Zaman bu resimlerde içsel bir unsurdur. Çocukluk imgeleri ve aile fotograflari, her gün üzerimize çullanan reklam ve facia fotograflari ile ayni düzlemde bulusur. Ani ve kehanet ayni zaman kipinde telaffuz edilir. Oysa, boyanin arasindan sizan weltschmerz duygusunun, resimlerin asilmadan az önce boyandigini ima etmesi nasil açiklanacaktir? Boya kurumustur ama biraktigi etki üzerimize yapisir. Boya suç aletidir. Artik suça biz de bulastirilmisizdir.
Bu "az önce" hali boyama biçiminde de hissedilir. Resimlerin yapilisi sirasindaki taze ruh hala karsimizdadir. Çogu resim yapanin kayitsizlik kilifinda sunmak istedigi "kötü ötesi" boyayi, Banu gerektigi kadar uygular. Sözü vurgulamak adina sesi kullanabilmek bir beceri göstergesidir. Sanatçi becerikli olandir. Bu resimlerin beni çeken yani, onlari üreten elin becerisinden utanmamasi, ne de tamamen ona yaslanmasindadir. Resimlerindeki daginikligi bir arada tutmayi saglayan ikinci unsur olarak da bunu kaydedebiliriz. Zaten kayitsizlik bu resimlerin yanina bile ugramamistir. Banu kayitlidir. Kaydeder. Bir farkla, genele ait olani, düsünce tülbentinden süzülen ayrintida kaydeder. Pasif olan geçmis, bu günün varliginda aktife dönüsür.
Sanat, neden en sinsi düsmani olan güzelligi içinde beslemek zorundadir? Bu tuzagin cazibesine kapilmayanimiz var mi? Güzelligin en makbul olani ise ayrintida, daha dogrusu essence'da filizlenir. Banu'nun, ayrintinin tekilligine dogru, bu essence'in pesinde giderken güzelligin tuzagina düsmeyecegini umuyorum.
Burhan Kum